HELAL OLSUN !!!>HELAL SANA MICHAEL EFENDI !>Alman ZDF Televizyonun da Thomas Gottschik in>sundugu"Bahse Var misin">adli yarisma programina basvuran ,Isviçreli Michael Sauser 188ülkenin Ulusal Marsini notasiyla birlikte söyleyebileceginiiddia etti.Yarisma istegi kabul edildi ve yarisma günüJüri'nin seçtigi bes ülkenin Ulusal Marsi'ninokunmasi kararlastirildi, secim yapildi ve Marslari okunacak ülkeler sirayla Çin, Misir, Tayland,Bosna Hersek ve Türkiye idi.Michael Sauser, ilk dört ülkenin Marsini basariylaokuyunca jüri yeterlibularak yarismayi kazandigini söyledi ve TürkUlusal Marsi'nin okunmasinagerek olmadigini söyledi, Ancak Michael Sauser "Hayir mademki Türk Bayragini da seçtiniz Türk Ulusal Marsini dasöylemek istiyorum "dedi. Bunun üzerine jüri ve yapimci kabul etmekzorunda kaldi, Orkestra hazirlandigin da Michael Sauser salona dönerek "YanlizTürk Ulusal Marsiayakta dinlenir kalkmanizi rica ediyorum " dedi. Katilimcilarin saskindavranislari biraz sonraMichael Sauser' un ricasiniyerine getirmeye dönüstü ve Michael Sauser o güzelaksaniyla Türk Ulusal Marsi'ni muhtesem sekilde icra etti.>P.S:Biz bu ülkede İstiklal Marşı'nı söyleyemeyen>insanları belediye başkanı,parti temsilcisi yapıyoruz ya o da bizim ayıbımız...
> Ne zaman hayatında bazı şeyler taşınamaz hale gelirse, ne zaman 24 saat kısa
> gelmeye başlarsa, O zaman mayonez kavanozu ve 2 fincan kahveyi hatırlayiniz!
> Bir gün bir profesör, masasının üzerinde birkaç kutu olduğu halde felsefe
> dersindedir.Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe bir
> mayonez kavanozunu alır ve içerisini tenis topları ile doldurur.Ve
> öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar,Öğrenciler ittifakla kavonozun
> dolduğunu ifade ederler,Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden
> aldığı çakıl taşlarını, çalkalayarak kavanoza döker, böylece çakıl taşları
> kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur.Ve öğrencilere
> tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar,Onlar da "evet" doldu derlerTekrar
> profesör masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça
> kavnoza döker. Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları
> doldurur.Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar,Öğrenciler
> de koro halinde "evet" derler.Bu sefer profesör masanın altında hazır
> bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır, kahve de kumların
> arasında kalan boşlukları doldurur.
> Öğrenciler gülerler!
> Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek "eveet" diyerek; ben "Bu
> kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım" der.Şöyle
> ki;Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; dininiz, ibadetleriniz,
> aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan
> şeylerdir. Şayet diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve
> hayatınızı doldurur.O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir;
> işiniz, eviniz, arabanız vs.Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir."Şayet
> kavanoza önce kum doldurursanız..." diye, anlatmaya devam eder, "çakıl
> taşlarına ve özellikle de tenis toplarına (yeterli) yer kalmaz.Aynı şey
> hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere
> harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır.Dikkatinizi
> mutluluğunuz için önem arzeden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın.
çok güzel..teşekkürler Öğretmenim....
ben teşekkür ederim okuyup beğendiniz için
çok doğru. paylaşımınız için teşekkürler.
okuyup yorumladığınız için ben teşekkür ederim...
BALIKÇI...Amerikalı bir zengin, iş seyahati sırasında Meksika'nın küçük bir kıyı kasabasına uğramış... Limanda gezerken,bakmışağzına kadar balık dolu bir tekne ve içinde keyifli bir balıkçı... "Merhaba balıkçı" diye seslenmiş,"Bu balıkları kaç zamanda tuttun?" "Bir iki saatimi aldı" demiş balıkçı... İştahlanmış, bizim işadamı; "E, niye biraz daha kalıp daha fazla tutmadın?" diye sormuş. "Bu kadarı bize yetiyor da 0ndan" diye omuz silkmiş balıkçı. Şaşmış balıkçının bu kanaatkarlığına işadamı; "Kalan zamanını nasıl geçiriyorsun peki" diye üstelemiş.Balıkçı, özetlemiş bir gününü: "Sabahları açılır, biraz balık tutarım.Sonra çocuklarımla oynarım. Öğleyin karımla biraz siesta yaparım.Akşamları amigolarla beraber gitar çalıp şarap içer, geç vakte kadar eğleniriz.Oldukça meşgul sayılırım senyor".Gerinmiş Amerikalı: "Bak" demiş "... ben sana yardımcı olabilirim.. Bu işe daha çok zaman ayırmalısın. Daha büyük bir tekne bulup daha çok balık tutmalısın. Oradan elde edeceğin gelirle daha büyük tekneler alırsın. Kısa sürede tuttuğun balıkları doğrudan işletme tesislerine satarsın. Hatta zamanla kendi balık fabrikanı bile kurabilirsin. Kısa zamanda balıkçılık sektöründe bir numara olursun". Balıkçı merakla "Bunları yapmak kaç sene alır sinyor" demiş:" 15-20 yılda halledersin" demiş Amerikalı, "Ama sonrası daha parlak: Zamanı gelince şirketini halka açarsın, hisselerini iyi paraya satarsın, kısa zamanda zengin olup milyonlar kazanırsın." "Milyonlar ha..." diye tekrarlamış balıkçı... "Eeee... sonra?" "Sonra emekli olursun. Küçük bir balıkçı kasabasına yerleşirsin. İstersen zevk için balık tutarsın. Çocuklarınla oynar, karınla keyfince siesta yaparsın. Akşamları da arkadaşlarınla şarap içip gece yarısına kadar gitar çalarsın. Nasıl...? Mükemmel değil mi? " Balıkçı cevap vermiş,"Ben zaten şu anda o işi yapıyorum,bu kadar telaşa ne gerek var..." Bir an olsun durup düşünseniz; "Bütün bu telaş ne için...?" Arada denize açılıp, çocuklarınızla oynaşmayacak, dostlarınızla gitar çalıp şarap içemeyecek olduktan sonra 0nca koşturmanın ne anlamı var? Hırsla örülü 0nca yılın vaat ettiği final, halen yanı başımızda duran mutluluksa, bu yarışa ne gerek var?
CAN DÜNDAR
ama bugünü hiç yaşayamadı.
Ne yarın ne de dün!Can DündaR
Kuyumcuya giren kadın ;'Şu nikah yüzüğümü kesip bana bir çift küpe yapar mısınız?' diye sormuş.Kuyumcu yüzüğü eline alıp bakmış, yüzüğün üstünde'Seni seviyorum' yazıyormuş.Kuyumcu ;'Hanımefendi, neden bu yüzüğü kestirmek istiyorsunuz? Belli ki bir hatırası var' diye sormuş.Kadın ;'Bu benim nikah yüzüğüm. Kocamdan ayrıldım. Şimdi küpe istiyorum.'Seni' kelimesi küpenin bir tanesinde, 'seviyorum' kelimesi de diğerinde olsun.'Kuyumcu yine sormuş 'Neden acaba?'Kadın'İleride böyle cümlelerin bir kulağımdan girip diğerinden çıkacağını göstermek için.'
Siz simdi saniyorsunuz ki, Amerika'yi Christophe Colombe kesfetti degil mi ? Dinleyin... Ekip toplaniyor Idris, Ilyas, Temel, Sureyya, Fadime...v.s..Biniyorlar takaya.. Istanbul bogazi, canakkale bogazi, Cebeli tarik.. derken gunler haftalar aylar sular seller sonra cikiyorlar bir karaya. "ule..Daaa biz nereye celduk" derken.... tam tam sesleri arasinda yerliler karsiliyor bizim ekibi. Yerlilerin reisi bir hosgeldin meyvasi uzatiyor. Temel bu meyveyi hic bir seye benzetemiyor, bilemiyor gormemis ve isiriyor.Sonra diyor ki... "AmmaERIKYa " kitanin adi burada konuluyor... Yerliler bunlara bir yer tahsis ediyor, burada takilin bakin basinizin caresine diyor.Bizimkiler bildikleri butun tarim tekniklerini(misir,patates,tutun,findik,aycicegi) deniyorlar. Ama tutmuyor. En sonunda ve sadece kara lahana basarili oluyor ve kara lahana ticareti basliyor ve gittikce cogaliyorlar. Temelin bu arada cok gicik kaptigi bir sey var, yerlilerin tam tam sesleri.bicak kemige dayaninca "cikarin DAAAA" diyor, ve kemenceleri cikariyorlar.... giy gidi giy gidi giy gidiii. Bu sefer yerliler cok gicik kapiyor ve hepsini yere yatirip kemenceleri ..çlarina sokuyorlar. Neticede hepsi ..çinda bir kemence ile dolasinca bolgenin adi oluyor "ARKANsaZ" Bu isten cok gicik kapan Temel, basliyor kuzeye dogru ekibi yurutmeye. Ekibinbir kismi, bu yone itiraz edince basliyor guneye yurumeye. Gittikleri yerlerde yine kara lahana ekimine devam ettikleri icin bir taraf oluyor "KUZEYKARALAHANA" ve digeride " GUNEYKARALAHANA" Sonrasinda vardiklari ilk yerde Temel "Arkadaslar, bu sazlari ne yapip edip ..çimizdan cikartacagiz" diyor. Hepsi birbirininkini cekip cikartiyor ammmaaa ne ettilerse Temel'in ki cikmiyor. Bolgenin adi oluyor "TEKSAZ" Sinirlenen Temel, bir sonraki bolgede "Benim sazida mutlaka cikartacagiz" diyor. Ugrasip didisip, cekip cikartiyorlar ammmaaa ortalik oluyor kan revan....Bolgenin adi oluyor "KANSAZ" Kemence cikartilirken Temel veriyor bir yaygara, oluyor orasi "NEYAYGARA" O kadar kemence ..çlarina girip cikinca. O kadar da Kara Lahana yiyince,lazlar cikartiyor gaz, bir sonraki bolgenin adi oluyor "LAZVEGAZ".... Fakat Temel, kan kaybindan dolayi zayiflamaya basliyor ve dal gibi kaliyor. Bu yuzden bir sonraki bolgenin adi oluyor "DALLAZ" Bir sonraki bolgede ise, iplik gibi kalan Temel icin bir insan bundan daha zayif olamaz deniyor. Aha iste orasi" LAZENCILIZ" Mezarida oradaymis Garibin.. Ah Amerika aski ahhhh ne diyelim ah su cılgın Turkler..
KUVEYT'TE KADINLAR
Körfez savaşından önceki yıllarda Amerikalı bir bayan gazeteci
kadinlarla erkeklerin toplumdaki yeri konusunda bir yazı hazırlamak uzere
Kuveyt'e gelmisti. Gozlemleri sırasında dikkatini ilk çekengörüntü, kadınların eşlerinin beş adım
gerisinden yürüdükleriydi. Yillar sonra aynı gazeteci bir yazı dizisi icin yeniden
Kuveyt'e geldiğinde bu kez değişik bir görüntü ile karşılaştı.
Kuveyt'te şimdi kadınlar önde yürüyorlar eşleri ise bes adım arkalarından geliyordu.
Amerikalı bayan gazeteci, Kuveyt'te bir kaç yıl içinde meydana
gelen bu değisikliğe çok şaşırdı. Ve kadınlardan birine yaklaştı,kendisinin de bir
kadın olmasının verdiği çoskuyla sordu.:
"Bugördüklerim inanılmaz birgelişme. Söyler misiniz lutfen bu değisikliğin
sebebi nedir?"
Kuveytli kadın Amerikalı gazetecinin yüzüne bir süre dik dik bakti, sonra
soruyu tek sozle yanıtladı:
"Mayınlar."
Gözlügünüzün vidasi çok çabuk çikiyorsa vidayi takmadan önce, vidanin girecegi delige renksiz oje damlatin. Vidayi öyle takin.
2) Satin aldiginiz ayakkabilar ayaginizi sikiyor ise 0nlari bir kaç dakika buhara tutun.
3) Makasinizi bilemek istiyorsaniz, zimpara kagidi kesin.
4) Halidaki sigara yaniklarindan, yanik yerler üzerinde zimpara kagidi ile dairesel hareketler yaparak kurtulabilirsiniz.
5) Mobilyalarin yerlerini degistirdiginizde halilarin üzerinde iz birakir. Bu izleri yok etmek için izlerin üzerine bir parça buz koyun ve erimesini bekleyin. Daha sonra üzerinde elektrik süpürgesini gezdirin. Izden eser kalmadigini göreceksiniz.
6) Fermuarli giyeceklerinizi çamasir makinesine koymadan önce kapali olup olmadigini kontrol edin. Açiksa zedelenebilirler.
7) Üst üste koydugunuz bardaklar yapisip çikmiyorsa bir legenin içerisine koyun Üstteki bardagin içerisine buz koyup legenin içerisine yavas yavas sicak su koyun. Bardaklarin kolayca çiktigini göreceksiniz.
8) Satin aldiginiz plastik ve cam esyalarin üzerine yapistirilan etiketlerden kurtulmak için etiketin üzerine yemeklik margarin sürün ve 15 dakika bekletin. Bir bez ile ovalayip yikayin. Üzerinde hiç bir leke ve çizilme olusmayacaktir.
9) Ütü yapmayi kolaylastirmak ve süreyi azaltmak için ütü masasinin kilifinin altina alüminyum folyo koyun. Sicagi geri yansitacagindan ütü yapmak daha kolay olacaktir.
10) Bez pabuçlarin temizlenmesi sorun oluyor ise pabuçlari bir yastik kilifinin içerisine koyun. Kilifin agzini kapayin ve çamasir makinasinda yikayin. Yeni gibi olacaklardir.
11)
11) Buz kaliplarinizi su ile doldurmadan önce bölmelere portakal, limon ve dilediginiz meyve parçaciklari yerlestirirseniz dekoratif buzlar elde etmis olursunuz.
Falafel
Malzemeler:
Hazırlanması:
bende daha denemedim ama resimleri çok güzel görünüyordu.:))))
afiyet olsun
Karlı bir gecede unutuş....Ne hayaller kurmuştum. Kambur çatılarda biriken karlar gibi hayaller, rüzgarlarla gecenin içine savruldular, şimdi her yandalar, her baktığım yerdeler ama dağınıklar, dağılmışlar.Hepimiz o savrulan hayalleri toplayıp bir yüz yapmak istiyoruz 0ndan.Bir yüz.Çocuk resimleri gibi bir yüz.Yağan kar gibi değil karda sıcak bir ev gibi bir yüz.Kar, bir çocuk resmi gibi yağıyor. Dokunulmamış, taze hayalleri yansıtan o suluboya resimler gibi mutluluk umduran hüzünlü bir huzurla tane tane düşüyor.Külrengi parlak gökyüzünün derinlerinden gelen gizli bir ışık karla kaplı şehre çarparak çoğalıyor, gece berrak ve mat bir aydınlıkla genişliyor.Yumuşak yığınlarla kabarıyor sessiz sokaklar.Bu dingin ve usul gecede, çocukların ruhunun sığındığı masalları çağrıştıran bir zaman girdabı var, sobaların üstünde çatlayan kestane kabuklarının çıtırtısını, buharlar saçarak fıkırdayan bir semaveri, kuyruğunu kıvırıp uyumuş bir kedinin güvenli mırıltısını duymayı bekliyor insan.Sanki, bu sihirli aydınlığa dökülen kar taneleri insanın hayatını safhalara ayırıp, yaşanmış kederli ne varsa 0nları alıp çocukluk resimlerinin içine taşıyor.Belirsiz bir huzurun içine doğru akıyor hayatınız.
"devrimin ve aşkın şairi" gibi edebiyat tarihinde az bulunur bir karışımı kendinde birleştirmiş şairin, Neruda’nın dizesi."Aşk ne kadar kısa ve unutmak ne kadar uzun."Uğultulu bir kelime aşk.Unutmak da öyle.Rüzgar gibi...Niye unutmak daha uzun?Niye unutmak her zaman unutulacak olandan daha uzun sürüyor.
3 haftadır evde dinleniyorum.tamam belki dinlenmek açısından hoş ama...biraz da sıkıldım demek hiç de yalan olmaz hani.dışarıda kar.özel sektörde olduğu için kar tatili yapamayan bir eş.dolayısıyla karın keyfini tek başına çıkaramayan ben.şimdi bu durumda okullar bir an önce açılsında yalnızlıktan kurtulayım mı desem, ya da evde böyle miskin miskin yatıp günün büyük bir bölümünü Şu Çılgın Türkler kitabını okuyup, birmilyon.com'da yarışayım mı desem bilemiyorum.ama şu bir gerçek ki ben hayatımda hiç bu kadar çalışmadan evde zaman geçirdiğimi hatırlamıyorum.çalışmak için yaratılmışım boş durmak ben de ancak stres yapıyor.eşim de: uydu var, internet var, kitapların var, evin sıcak daha niye sıkılıyorsun diyor ama benim çalışmamaktan sıkıldığımı anlamıyor ya da ben anlatamıyorum.hatta bazen öğretmenlikte beni tatmin etmiyor.ben öyle bir işte çalışmalıyım ki akşam eve geldiğimde çok yorgun olmalıyım ama iyi birşeyler yapabildiğimi bilmeliyim ve yorgunluktan deliler gibi de uyumalıyım.tabi ben böyle birşey söylediğim zaman etrafımda ki herkes öğretmenlik seni yormuyor mu, çalışmıyor vazifeni yapmıyor musun ki diyor.hayır vazifemi yapmıyor değilim yapamıyorum.ders anlattığım zaman birileri buna müdahele ediyor,önüme her seferinde ders anlatmamam için daha farklı engeller koyuyorlar. yani anlayacağınız işimi yapıyorum diye tebrik edilmeyi beklerken aksine azar işitiyorum.
işte bu sebepten ben işimi yapıp takdir edileceğim ve 0ndan sonra yorgun düşebileceğim bir iş istiyorum. yani evde oturmak bana göre değil. ben çalışmak için yaradılmışım:))))))))))